DOLAR 35,4655 -0.05%
EURO 36,5711 -0.05%
ALTIN 3.055,550,08
BITCOIN 35109532,65%
İstanbul

ORTA ŞİDDETLİ YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kılıçdaroğlu: Medya mensupları baskı altındadır

Kılıçdaroğlu: Medya mensupları baskı altındadır

ABONE OL
10 Ağustos 2022 22:11
Kılıçdaroğlu: Medya mensupları baskı altındadır
0

BEĞENDİM

ABONE OL

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu basın toplantısı düzenledi

 

– (Boğaziçi Üniversitesindeki eylemler) Bu öğrenciler ne istiyorlar? Bunlar delikanlı, bizim evlatlarımız, çocuklarımız. Neden bu rektör atamasından rahatsızlar? Asıl devleti yöneten bir kişinin bu soruyu sorması lazım. Bu soruyu sormuyorsunuz, herkesi terörist ilan ediyorsunuz”
– “Medyada sendikalaşma şart olmalı. Çünkü gazeteci, tiktok beğeni satın al patronuna karşı da özgür olmalı. Sendikadan güç alarak haberinin arkasında durabilmeli”
– “Umuyorum gelecek 10 Ocak’tan itibaren daha güzel bir Türkiye’yi, daha güçlü, vesayetten arınmış bir medyayı, patron baskısının olmadığı, herkesin sosyal güvenlik haklarının olduğu, ayrıldığı zaman kıdem tazminatını alabileceği, siyasi otoriteyi ve siyasetçileri özgürce denetleyebilecekleri bir düzeni birlikte getireceğiz”
– “Bir yıpranma hakkınız var, bu hak elinizden alındı 2008 yılında. Daha sonra yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi ama basın kartına bağlandı. Bu da haksız bir uygulamaydı. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, yeni bir düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Biz yine CHP olarak sizin hakkınızı savunmak için Anayasa Mahkemesine başvuracağız”
– “Hiç kimse tek başına ‘Ben en büyük gücüm’ diyememektedir demokrasilerde. Denge, denetleme vardır. En önemli ve en güçlü denetleme organının medya olduğunu da artık 21. yüzyılda akıl sahibi olan herkes kabul etmektedir”

 

ANKARA (AA) – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Boğaziçi Üniversitesindeki eylemlere ilişkin, “Bu öğrenciler ne istiyorlar? Bunlar delikanlı, bizim evlatlarımız, çocuklarımız. Neden bu rektör atamasından rahatsızlar? Asıl devleti yöneten bir kişinin bu soruyu sorması lazım. Bu soruyu sormuyorsunuz, herkesi terörist ilan ediyorsunuz.” dedi.

Kılıçdaroğlu, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” dolayısıyla parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Medyada yaşanan sorunların çözülmesi için hazırladıkları çözüm önerilerini açıklayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“Dostlarımızla iktidar olduğumuzda medya konusunda neleri yapacağız? Asgari 10 maddelik bir tabloyu bilgilerinize sunmak isterim. Bir, herhangi bir medya sahibi, medya faaliyeti dışında başka bir ticari faaliyette bulunmamalı. Aktif siyasetle uğraşmamalı. Temel iş sadece medya olmalı. Çünkü böyle bir yapılanma medya sahibini siyasal baskılar karşısında daha güçlü kılar. İkinci kuralımız, gazetelerin dağıtımı bütün medya sahiplerinin ortak olduğu bir şirket tarafından yapılmalı. Çünkü bir gazetenin patronajına gazetelerin dağıtımı teslim edildiğinde, dağıtım konusu rakip gazeteler için tehdit olarak kullanılabilir. Üç, medyada sendikalaşma şart olmalı. Çünkü gazeteci, patronuna karşı da özgür olmalı. Sendikadan güç alarak haberinin arkasında durabilmeli.”

RTÜK’ün yeniden yapılandırılması gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “RTÜK’ün, üye yapısı meslek örgütleri ile üniversitelerin temsilini sağlayacak doğrultuda değiştirilmeli, siyasi partilere tanınan kontenjan sayısı düşürülmeli. RTÜK, cezalandırmayı değil evrensel yayıncılık ilkeleri çerçevesinde hareket etmeyi amaçlayan yönlendirici bir kurula dönüşmeli.” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, hiçbir gazetecinin, gazetecilik faaliyetinden kaynaklı iddialarla tutuklanmaması gerektiğinin altını çizerek, olası yargılamalarda tutuksuzluğun esas alınmasının önemine vurgu yaptı.

Gazetecilerin güvencesi olacak

Kılıçdaroğlu, Basın İlan Kurumunun, internet medyasını da kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılması, burada meslek örgütlerinin temsil sayısının arttırılması gerektiğini söyledi.

Gazete tirajları ve internet sitelerinin izlenme trafiğinin bağımsız bir denetim kuruluşu tarafından denetlenmesinin önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Basın İlan Kurumunun ilan kesme yetkisine son verilmeli. Kamu ilanlarının fiyat tarifesi, objektif kıstaslara bağlanarak, siyasal iktidarın keyfi tutumuna bırakılmamalı. Basın İlan Kurumu, yerel medyanın desteklenmesi konusunda pozitif ayrımcılık yapmalı. Evrensel kriterlere uygun, şeffaf ve denetlenebilir bir reyting ölçüm sistemine geçilmeli. Televizyonlarda gösterilen ve ‘zorunlu ilan’ olarak sunumu yapılan tanıtım filmlerinin ücretsiz yayınlanmasından vazgeçilmeli. Basın kartı, meslek örgütlerinin ortak katılımıyla oluşturulacak bir kurul tarafından verilmeli. Devlet bu alandan tümüyle çekilmeli. Kimin gazeteci olup olmadığına devlet değil, gazeteciler karar vermeli. Basın ve ifade özgürlüğüne sınırlama getiren evrensel kriterler hariç, her ne koşulda olursa olsun sansür yasaklanmalı. Sosyal medya, yeni medya veya alternatif medya olarak nitelendirilen mecralarda yayınlanan haberlerin doğruluğuyla ilgili bağımsız denetim/teyit mekanizmaları oluşturulmalı.”

Kılıçdaroğlu, bu 10 madde hayata geçirildiğinde gazetecilerin güvencesinin olacağına dikkati çekerek, “Doğru haber yaptıkları için kimse cezalandırılmayacak. Doğru haberlere erişim engeli olmayacak. Gazeteciler, siyasal baskıyla tutuklanma, gözaltına alınma, hapse atılma gibi bir olayla karşılaşmayacak. Evrensel kurallara uygun olarak görevlerini yapmış olacaklar.” dedi.

Bunlar bizim gündemimiz değil

Medya mensuplarının yaşadığı acıları bildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Umuyorum gelecek 10 Ocak’tan itibaren daha güzel bir Türkiye’yi, daha güçlü, vesayetten arınmış bir medyayı, patron baskısının olmadığı, herkesin sosyal güvenlik haklarının olduğu, ayrıldığı zaman kıdem tazminatını alabileceği, siyasi otoriteyi ve siyasetçileri özgürce denetleyebilecekleri bir düzeni birlikte getireceğiz.” ifadesini kullandı.

Hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım

Kılıçdaroğlu, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında ‘terörist’ suçlamasında bulundu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin çok ağır bir gündeminin olduğunu, işçinin, emeklinin, esnafın sorunlarının bulunduğunu, milyonlarca işsizin söz konusu olduğunu belirtti.

Bütün bunlara bakıldığında Türkiye’nin gerçeklerini halktan gizlemek isteyenlerin yapay gündem oluşturduğunu savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Efendim ‘CHP İl Başkanı şöyleymiş, böyleymiş…’ Hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım. Bunlar bizim gündemimiz değil. İstanbul İl Başkanı’nın gündemi de benim gündemim de bütün arkadaşlarımın gündemi de işsizlik, esnafın, çiftçinin, evine ekmek götüremeyen işsizin sorunu, yatağa aç giren yüzbinler, çöp konteynırlarından yemek, ekmek toplayan, ekmek kırıntılarıyla beslenen yüzbinler. Bizim sorunumuz bu. Onların gündemi ayrı. Onlar çünkü Türkiye’yi unuttular. Onların hedefinde sadece ve sadece CHP var. Çünkü CHP’nin doğruları söylemesine tahammül edemiyorlar. Edecekler, söyleyeceğiz. Hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar, doğruları söyleyeceğiz.”

Bu çok ağır bir tablo

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saadet Partisinden Oğuzhan Asiltürk’ü ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Kılıçdaroğlu, bunun, partilerin iç işi olduğunu, hiçbir partinin iç işine karışmadıklarını söyledi.

“Sizler gazeteciler olarak ne kadar büyük bir dikkatle izliyorsanız, biz de o kadar büyük bir dikkatle izliyoruz.” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, şu görüşleri paylaştı:

“Erdoğan, gideceğini görüyor, biliyor. ‘Acaba nasıl kurtulabilirim, nasıl iktidarımı sürdürebilirim?’ Zulüm ile iktidar olunmaz. Zulüm ile iktidar olanın sonu erken gelir. Erdoğan, kendi sonunu görüyor. Bu millete zulmetti, kendi partililerine zulmetti. Yoksulluğun en fazla olduğu yerler AK Parti’ye en fazla oyun çıktığı yerler. Onların hakkını, hukukunu kim savunuyor? Biz savunuyoruz, o savunmuyor, savunamıyor da zaten.”

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Telekom vurgunuyla bilinen Saad Hariri’yi kabul etti. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Açıkça Türkiye Cumhuriyeti devletini soydular, soyan adam şimdi gelmiş Erdoğan ile yan yana. Devleti, Türk Telekom’u soyan adam, faturasını bizim bankalara çıkaran adam senin muhatabın oluyor. Sen ona şu soruyu sordun mu, ‘Neden bankaların borcunu ödemediniz?’ Bu çok ağır bir tablo.” değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu, bu tablonun faturasının salgın sürecinde çocuklara çıktığını, 3 milyonu aşkın çocuğun internete ulaşamadığını ifade ederek, “Bunu yapacak olan kimdi? Türk Telekom’du. Ağır bir fatura. Onunla Erdoğan’ın bir araya gelip konuşması bile başlı başına bir dramdır. ” dedi.

Gündemi başka yere çekmek istiyor

“Boğaziçi Üniversitesindeki eylemlerin” de sorulduğu Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:

“Erdoğan’ın gündemi çok farklı. Erdoğan’ın gündeminde Türkiye yok, fakir, fukara, işsiz, esnaf, çiftçi, sanayici yok. Çünkü Erdoğan halkın gündemini çalmak, kendi gündemini halka dayatmak istiyor. Böyle bir yapısı var. Neden? İşsizlik sorununu çözemiyor, esnafın sorununu, üretim sorununu çözemiyor. Bastırdılar ‘faizi yükselt’ diye, yükseltti. Kim bastırdı? Tefeciler bastırdı. Tefecilerin talebini yerine getiren kim? Erdoğan. Peki esnafın, çiftçinin, işsizin talebini yerine getirdi mi? Hayır. Gündemi başka bir yere çekmek istiyor. Boğaziçi’nde öğrenciler eylem yapmışlar, ‘Efendim bunlar terörist.’ Ne yaptı bu öğrenciler? Şiddet mi uyguladılar? Hayır, öğrencilerin ayağı kırıldı.”

Öğrencilerin müzikle eylem yaptığını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Şunu sormak gerekir? Bu öğrenciler ne istiyorlar? Bunlar delikanlı, bizim evlatlarımız, çocuklarımız. Neden bu rektör atamasından rahatsızlar? Asıl devleti yöneten bir kişinin bu soruyu sorması lazım. Bu soruyu sormuyorsunuz, herkesi terörist ilan ediyorsunuz. Ne kadar güzel, herkes terörist, o pirüpak bir yerde duruyor. Çaresizlik buraya getirdi.” ifadesini kullandı.

Siyaset kurumunun düşünmesi lazım

Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’de yaşanan olaylarla ilgili ‘Biz, bu filmi 18 yıldır izliyoruz’ dedi. Cumhuriyet mitingleri ve Gezi olaylarını hatırlattı ‘Darbe çağrıları yapılmıştı’ diye. Bezmialem Camisi ile ilgili söylemlerini tekrarladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu, “Bezmialem Camisi falan filan… Hayatımda bu kadar çok yalan söyleyen bir adam görmedim. Sen, o camide miydin? Kim vardı orada? İmam. İmam ne dedi? ‘Böyle bir şey yoktur’ dedi. Ben, imama mı inanacağım, o camide olmayan adama mı inanacağım?” diye yanıtladı.

Kabataş’ta meydana geldiği belirtilen olayın görüntülerinin hala gösterilmediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Bunun kadar yalan söyleyen ikinci bir insan görmedim. Devlet yalanla yönetilmez, bilgiyle, birikimle, adaletle, liyakatle yönetilir. O üniversitede sadece öğrenciler mi? Hocalar da istemiyorlar onu. Oturup siyaset kurumunun düşünmesi lazım, ‘Biz burada bir hata mı yaptık, eksikliğimiz mi oldu’ diye. Ama siz düşünmüyorsunuz, herkesi ‘terörist’ ilan edip, oradan kurtuluyorsunuz. Bu, devlet yönetimi değildir. Ne oldu peki? Öğrencilerin hepsi serbest bırakıldı. Üniversitenin kapısına kelepçe taktınız, bu fotoğrafı bütün dünya gördü. Bunlar doğru değil.”

Herkes görevini hukuk içinde yapacak

“Sayıştay raporunda, Ziraat Bankasının, vergi cenneti olarak bilinen British Virgin Adaları’nda kurulan bir şirkete 1,6 milyar dolarlık kredi verdiği ortaya çıktı. Rapora, Ziraat Bankasının yönetim kurulu üyelerine maaş dışında her 3 ayda bir ikramiye ödendiği ve üyelere tüm masrafları banka tarafından karşılanan kredi kartları verildiği, bu kredi kartlarının harcamasına yönelik bilginin paylaşılmadığı da yansıdı. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“Milyonu aşkın üniversite mezunu var işsiz ama bu beyler, saray ve çevresi ve onların beslemeleri bir yerden değil, beş yerden maaş alıyorlar. En düşük maaşları aylık 50-60 bin lira. Arkadaş bir, iki, üç, dört maaş yetmiyor mu da beş yerden maaş alıyorsun? Devleti açıkça soyuyorlar. Hesabını vermeye gelince de vermiyorlar. Niye versinler ki? ‘Şahsım devletinde’ kimse hesap vermez ki zaten. Bu tabloyu değiştireceğiz, adaletli, liyakate dayalı bir devleti yeniden inşa etmek zorundayız hep beraber. Herkes görevini hukuk içinde, hukukun üstünlüğü içinde yapacak. Eğer bir devlet kaynak yaratıyorsa o kaynağın adaletle dağıtılması lazım.”

“Arpalıklara” son vereceklerini, işsize, esnafa bakacaklarını belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye’de kimsenin kendisini sahipsiz hissetmemesini istedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazetecilerin yıpranma hakkının 2008’de elinden alındığını belirterek, “Daha sonra yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi ama basın kartına bağlandı. Bu da haksız bir uygulamaydı. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, yeni bir düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Biz yine CHP olarak sizin hakkınızı savunmak için Anayasa Mahkemesine başvuracağız.” dedi.

Kılıçdaroğlu, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” dolayısıyla parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Gazetecilere minnet borçlu olunduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, günün 24 saatinde çalışan ve dünyadan haberleri ulaştıran gazetecilere teşekkür etti.

Kılıçdaroğlu, gazetecilerin yaşadığı sorunlara dikkati çekerek, bu sorunların siyaset kurumu tarafından yeterince ele alınmadığını savundu.

İzlenen ekonomik politikanın pek çok sorun yarattığını ifade eden Kılıçdaroğlu, yüzlerce gazetecinin işsiz olduğunu, haber peşinde koşan, toplumu bilgilendirmek isteyen kişilerin işsiz kalmasının dramatik bir tablo oluşturduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, 1997’de yıpranma hakkını elde eden gazetecilerin 24 saat, karda, kışta, yağmurda, çamurda çalıştığını, savaş meydanlarında görev aldığını, terörle mücadele eden insanlarla haber yapmak için birlikte çalıştığını belirterek, “Bir yıpranma hakkınız var, bu hak elinizden alındı 2008 yılında. Daha sonra yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi ama basın kartına bağlandı. Bu da haksız bir uygulamaydı. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, yeni bir düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Biz yine CHP olarak sizin hakkınızı savunmak için Anayasa Mahkemesine başvuracağız.” diye konuştu.

Yerel medyanın da aynı sorunları biraz daha ağır yaşadığını, bu sorunları aşmanın herkesin ortak görevi olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bu sorunları yaşıyorsunuz ama neden minnet borcu duyduğumu da ifade edeyim. Bütün bu sorunlara karşı görevinizi azim ve kararlılıkla yapıyorsunuz. Kaleminizi satmıyorsunuz, olayları olabildiğince objektif yansıtmaya çalışıyorsunuz. Doğru haber adına kılı kırk yarıyorsunuz. O nedenle bizler habercilere minnet borçluyuz.” dedi.

Medya vesayeti kabul etmez

Görevini yaparken evrensel kuralları göz ardı etmeyen gazetecilerin, kamu görevi yaptığını, toplumu aydınlattığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, kamu görevi üstlenen bir organın bağımsız ve özgür olması gerektiğine dikkati çekti.

Çağdaş demokrasilerde medyanın yasama, yargı ve yürütme dışında dördüncü güç olarak tanımlandığını belirten Kılıçdaroğlu, “Keşke bizde de böyle olabilse. Yasama, yargı ve yürütme dışında medya da demokrasinin ana omurgasını oluşturan temel kurumlardan biri olarak kabul edilse.” değerlendirmesinde bulundu.

Yasama, yargı ve yürütmenin vesayeti kabul etmediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, vesayet altında olan yasama, yürütme ve yargının demokrasiyi yeteri kadar işletemeyeceğini kaydetti.

Medyanın vesayeti kabul etmediğini ve etmemesi gerektiğini, vesayet altındaki bir medyanın halka doğru haber vermeyeceğini, gerçekleri yansıtmayacağını aktaran Kılıçdaroğlu, Anayasa’da medya ile ilgili özel düzenlemeler olduğunu anımsattı.

Kılıçdaroğlu, Anayasa’nın 28. maddesinde “Basın hürdür sansür edilemez” ifadesinin yer aldığını hatırlatarak, basının özgür olduğunun ve asla sansür edilemeyeceğinin bir anayasal kural olarak belirlendiğini söyledi.

Anayasa’da “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” ifadesinin bulunduğunu, haber alma özgürlüğünü sağlayacak tedbirleri almanın devletin görevi olarak belirlendiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, Anayasa’nın 30. maddesinde “Basın araçları suç olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz” ifadesinin yer aldığını aktardı.

Kılıçdaroğlu, bütün bu düzenlemelerin, medyanın, vesayeti kabul etmeyeceğini, özgürce haber peşinde koşacağını ve anayasal güvence içinde haberleri topluma yansıtacağını ifade ettiğini belirtti.

En önemli ve en güçlü denetleme organı medya

Gazetecilerin alınan haberin kaynağını açıklamadığını, bunun güvencesinin de yasama organı tarafından verildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacağını ifade etti.

Kılıçdaroğlu, böylece gazetecinin anayasal ve yasal güvenceleri içinde haber peşinde koşan, doğru haberi kamuoyuna yansıtan kişi olarak belirlendiğini, gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu dile getirdi.

İki temel unsurun önemli olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bunlardan birinin haber kaynağını ve halkın haber alma hakkını korumak, ikincisini de medyanın dördüncü güç olarak halk adına yasama, yargı ve yürütmeyi denetlemesini sağlamak olduğunu aktardı.

Yasama organında olumsuz haberi, yargıda herhangi bir adaletsiz kararı geniş kitlelere ulaştıranın medya olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, yürütme organında yolsuzluk veya liyakatsiz bir atama olduğu zaman bunu geniş kitlelere duyuranın da medya organı olduğunu kaydetti.

Kılıçdaroğlu, medyanın halk adına yasama, yargı ve yürütmeyi denetleyen en etkin kurum olarak ortaya çıktığının altını çizdi.

Bunun demokrasinin güzelliğini yansıttığını dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Hiç kimse tek başına ‘Ben en büyük gücüm’ diyememektedir demokrasilerde. Denge, denetleme vardır. En önemli ve en güçlü denetleme organının medya olduğunu da artık 21. yüzyılda akıl sahibi olan herkes kabul etmektedir. Bu düzenlemeler var, güzel laflar ettik. Peki Türkiye gerçekleri ne? Bu gerçekler üzerinde de durmamız gerekiyor. Medya gerçekten de dördüncü güç olarak kendisini ortaya koyabiliyor mu? Gerçekten de vesayeti tümüyle reddedebiliyor mu? Yasalarda ve Anayasa’da öngörülen kurallara uygun olarak yürütme organı medyanın önündeki bütün engelleri kaldırıyor mu? Bunun üzerinde durmamız gerekiyor.”

Medya mensupları baskı altındadır

Gazetecilerin hakim karşısına çıkarıldığını belirten Kılıçdaroğlu, “2020 yılında yani 21. yüzyılın Türkiye’sinde gazeteciler 479 kez hakim karşısına çıkarılıyorsa orada sorunumuz var demektir. 2020 yılında 78 gözaltı, 25 tutuklama, 17 darp ve tehditle gazeteci karşı karşıya kalıyorsa orada sorunumuz var demektir. 2020 yılında 68 gazeteci hala Türkiye Cumhuriyeti devletinin hapishanelerindeyse orada oturup düşünmemiz lazım.” dedi.

Kılıçdaroğlu, geçen yıl televizyonlara karartma, gazetelere ilan ambargosu ve doğru habere erişim engeli getirildiğini öne sürdü.

Basın İlan Kurumunca 5 gazeteye “doğru haber yaptıkları” için 333 gün ilan kesme cezası verildiğini savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Basın İlan Kurumu bir anlamda ‘basın infaz kurumuna’ dönüşüyorsa oturup düşünmemiz gerekiyor. Nasıl bir demokrasi ve nasıl bir medya yaratmak istiyorlar? Yine 2020 yılında Türkiye’de bir ülkenin sözde Cumhurbaşkanı bir gazeteyi doğrudan hedef gösterip ‘Ben o gazeteyi okumuyorum siz de satın almayıp okumayın’ diye çağrı yapıyorsa orada medya üzerindeki vesayeti ve baskıyı bir düşünün.

Sıradan bir kişi bunu söylemiyor. Devleti yöneten en tepedeki koltukta oturan zat söylüyor bunu. Bizim Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, 21. yüzyılda söylenmiştir bunlar. Gerçekleri anlatan televizyon kanallarına 10 gün karartma, 54 yaptırım cezası uygulanıyorsa oturup düşünmeniz lazım. Gerçekleri yazdıkları, söyledikleri, konuştukları, tartıştıkları için. Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı görevinden istifa ettiği halde 1775 radyo ve televizyon kanalı Türkiye’de 27 saat bakanın istifasını talimat alamadıkları için veremiyorlarsa orada oturup düşünmemiz lazım. Sıradan bir insan değil. Hem aileden hem damat hem saraya yakın hem hazineden hem maliyeden sorumlu istifa ediyor, açıklıyor. ‘Açıklamayın’ diye talimat geliyor.

1775 radyo ve televizyon kanalı 27 saat bu haberi vermiyor. Hangi medya özgürlüğünden söz edeceğiz? Hangi demokrasiden, insan haklarından söz edeceğiz? Halkın doğru bilgilendirilmesinden nasıl söz edeceğiz? Bunların olduğu bir ülkede medya özgürlüğü yoktur. Medya mensupları baskı altındadır. Haberi biliyorsunuz, görüyorsunuz, yaşıyorsunuz, vermek istiyorsunuz, talimatla sizin yazdığınız haber, sizin söylediğiniz haber, sizin çalıştığınız medya organlarında yer almıyor. Neden? İktidar istemediği için.”

12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadar ağır bir tablo hiç görmemiştik

İktidarın bunları yasa dışı yollarla ve devletin kurumlarını kullanarak yaptığını iddia eden Kılıçdaroğlu, 3 ayrı kanaldan bunların yapıldığını savundu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“Birinci kanal Basın İlan Kurumu. ‘Basın infaz kurumuna’ dönüştü. ‘Şu gazetelere benimle ilgili haber yaptılar diye şu kadar süre ilan kesme cezası veriyorum, para vermeyeceğiz.’ Basın İlan Kurumu ne zamandan beri birilerinin babasının çiftliği oldu? Ne zamandan beri hukuk dışına çıkarak kanunsuz işler yapmaya başladı?

İkincisi RTÜK aracılığıyla. Talimat üzerine görev yapıyorlar, para cezası ve karartma cezaları veriyorlar. Yaptıkları işlem de yasa dışı. Talimat üzerine değil vicdani kanaatine, yasalara göre karar vermesi lazım. Medyanın evrensel kuralları var, evrensel kurallara göre karar vermesi lazım. Üçüncüsü medya sahiplerine vergi denetimi. ‘Gazeteye baskı yapıyorum olmuyor, RTÜK’ten ceza veriyorum olmuyor, ilan, para cezası veriyorum olmuyor o zaman bir şey yapmamız lazım, ne olması lazım? Bu medya patronunu cezalandırmamız lazım.’ Nasıl? ‘Vergi denetimi yapacağız, müfettişler görevlendireceğiz, cezalar yağdıracağız. Ta ki susuncaya kadar.’ Bunu da bize demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ama bütün bunlara karşı şunu söyleyebilirim. Bütün baskılar ve bu baskıların yoğunlaşmasına karşı kalemini satmayan, özgürce haber yapan bütün baskılara karşı direnen bir medyamız var. Dünyaya örnek olması gereken bir medyamız var. Bir dikta yönetiminde, bir sivil darbe yönetiminde her türlü baskıya rağmen direnen, kalemini satmayan bir medya grubumuz var. Bunlara yürekten teşekkür ederim. 12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadar ağır bir tablo hiç görmemiştik.”

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.